27 Ocak 2013 Pazar

Kronik Kolesistit


Kronik Kolesistit nedir?

 

Safra kesesinin en sık görülen hastalığıdır. Hastaların çoğunda safra taşı ile ilişkilidir. Sistik kanalın taşlar tarafından tekrar eden tıkanması bilier koliğe ardından inflamasyon ve sonrasında skar gelişmesine sebep olur. Safra kesesi duvarında yapısal bozuklukluk ortaya çıkar.

En sık şikayet, taşların safra yolunu tıkaması ile oluşan bilier koliktir. Karnın sağ üst kadranında hissedilen bir ağrıdır. Fakat zaman zaman karın üst ve orta bölümlerinde de hissedilebilir. Sırta ve sağ kürek kemiğine doğru yayılım gösterebilir. Ağrı genellikle yemeklerden sonra ortaya çıkar, atakların sıklığı değişkendir. Ağrı ile birlikte bulantı ve kusma görülebilir.

Yağlı yiyeceklere tahammülsüzlük, şişkinlik, mide bulantısı, geğirme tarzında ilave şikayetler olabilir.

 

 

Kronik Kolesistitte Tanı Nasıl Konulur?

 

İlk yapılacak tetkik ultrasonografidir (USG). Hastaların çoğunda başka bir tetkike gerek kalmaz. Tanı esasları episodik karın ağrısı, dispepsi, USG veya kolesistografide taşın görüntülenmesidir.

 

Kronik Kolesistit Hangi Hastalıklar ile Karışabilir ?

 

Üst karın bölgesinde ağrısı olan ve USG’de safra kesesinde  taş tespit edilen her hastada şikayetler kronik kolesistite bağlı olmayabilir.

Duodenal ülser, hiatal fıtık, pankreatit, miyokard enfarktüsü, vertebradaki osteoartritik lezyonlar, gastrointestinal tümörler, iritabl kolon sendromu, böbrek hastalıkları, hepatit ile ayırıcı tanısı yapılmalıdır.

 

Kronik Kolesistite Bağlı Komplikasyonlar Nelerdir?

 

Olguların %20’sinde akut kolesistit gelişebilir. Taşların ana safra kanalına düşmesi sonucunda tıkanma sarılığı, pankreatit gelişebilir. Safra kesesi karsinomu gelişmesine sebep olabilir.

 

Kronik Kolesistitte Tedavi Seçenekleri Nelerdir?

 

Şikayetlerin ortaya çıkmasına sebep olan yiyeceklerden kaçınılmalıdır. Şikayetlerin yoğun olduğu  dönemde hastayı rahatlatmak için ağrı kesici ve sindirimi kolaylaştırıcı ilaçlar verilir.

Şikayetleri olan hastalarda kolesistektomi adı verilen ameliyat (safra kesesinin çıkartılması) gerekli hale gelir. Sorunu tam olarak çözebilecek tek tedavidir. Kolesistektomi genellikle laparoskopik olarak gerçekleştirilir.

Prognoz

Operatif mortalite oranı oldukça düşüktür (%0,1-%0,5) arasında değişmektedir. Hastaların %95’inde operasyon sonrasında semptomlar iyileşir. Ameliyat sonrası semptomların devam etmesi haline post kolesistektomi sendromu denir.

Safra Taşları


Safra taşları neden oluşur?

Safra taşlarının ortalama %75’i kolesterol taşları, %25’i pigment taşlarıdır. Yapısı ne olursa olsun safra taşları aynı klinik bulguları verirler.

40 yaşın üzerindeki kadınların %20’si, erkeklerin %5’inde safra taşı vardır. Yaş ilerledikçe sıklığı artar.

Kolesterol taşları

Yuvarlak veya pürüzlü yüzeyi olan çok sayıda 2 cm’den büyük taşlardır. Bu taşların yapısında kalsiyum, bilirubin, protein, safra asitleri vardır. Bazıları saf kolesterolden ibarettir.

Başka faktörler varsa da bu taşların oluşmasında asıl neden safra içerisindeki kolesterol saturasyonunun artmasıdır. Kolesterol suda erimez, safra tuzları ve fosfolipidler (lesitin) içerisinde taşınır. Kolesterol miktarının artması ya da diğerlerinin azalması safranın kolesterol taşıma kapasitesini azaltır ve kolesterol presipite olur, kristaller oluşur. Bunların da büyümesi sonucunda taş meydana gelir.

40 yaşın üstünde, şişman, çok doğum yapmış, sarışın kadınlarda görülme sıklığı daha yüksektir. Erkeklerde nadir görülür.

Pigment taşları

Bunlar koyu kahverengi-siyah, küçük, sert, amorf taşlardır. Yapısında kalsiyum bilirubinat, bilirubin, safra asitleri ve bakteriler vardır. Bakterilerin, pigmen taşı oluşmasında önemli rolü vardır. Bu pigment taşlarında sepsisin daha sık görülmesini açıklayan bir durumdur. Bu taşların erkek ve kadında görülme sıklığı eşittir. Predispozan faktörler; siroz, safra stazı, kronik hemolizdir.

 

Safra taşlarına bağlı klinik tablolar nelerdir?

 

Safra kesesinde taş oluşan hastaların %35’inde hiç yakınma yoktur, %63’ünde bilier kolik adı da verilen kronik kolesistit, %2’sinde akut kolesistit adı verilen klinik tablolar ortaya çıkar.